27 MAYIS
DARBESİ VE MASONLAR
Yakup MUSA
Adnan
MENDERES’in başkanlığında kurulmuş olan tüm hükümetlerde çoğunluğun masonlardan
oluşmakta olduğunu, Masonların Bakanlar Kurulu’nda büyük çoğunluğa sahip
olduklarını görüyoruz.
22
MAYIS 1950-09 MART 1951 yılları arasında kurulan ilk hükümette 18 bakanlıktan 13’ünün
masonlardan oluştuğunu, önemli, kritik bakanlıkları ele geçirdiklerini
görüyoruz.
Çoğunluğu
masonlardan oluşan Demokrat Parti (DP) Hükümeti 25 TEMMUZ 1950 tarihinde KORE’ye
asker gönderme kararı almış, asker gönderme kararı mecliste görüşülmemiş,
karara bağlanmamış, onaylanmamıştır.
MENDERES
Hükümeti zamanında 28 OCAK 1951 tarihinde “Türkiye Büyük Mahfili” kurularak
İSTANBUL, ANKARA ve İZMİR’deki masonlar bir merkeze bağlanmıştır.
09
MART 1951-17 MAYIS 1954 yılları arasında kurulan ikinci hükümette 19
bakanlıktan16’sının masonlardan oluştuğunu, yine önemli bakanlıkları ele
geçirdiklerini görüyoruz.
1952
senesinde ABD ile olan ilişkiler kayıtsız şartsız işbirliği durumuna
getirildi.
Masonların
hükümette ve parti içerisinde artan güçleri, parti yönetiminde oldukça etkili
olmaları, partiyi yönlendirmeleri DP milletvekilleri arasında huzursuzluğa yol
açmaktaydı.
ABD ile
ilişkilerde; bilgi verip onayını almadan siyaset, hareket edilemez hale
gelinmişti.
Bu dönem
MENDERES Hükümetinde; Türk Halkının eğitilmesi, devrimlerin pekiştirilmesi,
çağdaşlaşma yolunda önemli adımlar atılmasını sağlayan Halkevleri 1932
tarihinde ATATÜRK tarafından açılmıştı. Pek çok sosyal faaliyetin,
etkinliklerin güzel sanatların işlendiği bu eğitici kurumlar ABD’den gelen
baskılar, masonlarında etkisiyle 1951 tarihinde hükümetçe kapatıldı.
17
MAYIS 1954-09 ARALIK 1955 tarihleri arasında kurulan üçüncü MENDERES
Hükümetinde de 16 bakandan 12’sinin masonlardan oluştuğunu, daha
önceki hükümetlerde olduğu gibi yine en önemli bakanlıkların
masonların eline geçtiğini, masonlar hükümeti olduğunu görüyoruz.
MENDERES’in
29 KASIM 1955 tarihinde DP Meclis Grubunda yapmış olduğu konuşma oldukça
ilginçtir.
“Siz
isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz.”
Ülkedeki
eğitim durumunun oldukça kötü bulunduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında köy
ilkokullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla 1940 yılında Köy Enstitüleri
açılmaya başlamıştı. Pek çok yazarlar, aydınlar bu enstitülerde yetişmiş, ülke
kültürünün gelişmesinde etkileri olmuştur. İsmet İNÖNÜ Sovyetler Birliği’nin
kendisinden KARS, ARTVİN ve ARDAHAN’ı istemiş olduğu bahanesiyle ABD’den askeri
ve ekonomik yardım istemiştir. ABD Truman Doktrini kapsamında yardımı kabul
etmiş, şart olarak da; demokrasiye geçilmesini, 5 Yıllık Kalkınma Planları’nın
iptal edilmesini, Köy Enstitüleri’nin kapatılması şartlarını koşmuştur.
Milli Şef İNÖNÜ Köy Enstitülerini kapatmamış ama devlet okullarına
dönüştürmüştür. Mevcut durumda işlevlerini yitiren Köy Enstitüleri 1954
yılında MENDERES Hükümeti tarafından tabi ki masonların istekleri doğrultusunda
tamamen kapatılmıştır.
09
ARALIK 1955-25 KASIM 1957 tarihleri arasında dördüncü MENDERES Hükümetinde
önceki bakanlık dağılımlarında olduğu gibi 17 bakandan 11’nin masonlardan
oluştuğunu, yine en önemli bakanlıkların masonların eline
geçtiğini, masonların hükümete yine hâkim olduğunu görüyoruz.
Bu
dönem MENDERES Hükümeti’nin 1956 tarihinde ABD ile “Tarım Ürünleri
Anlaşması”nı imzalamıştır. Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan TÜRKİYE,
anlaşma gereği ABD’den buğday, mısır, arpa, konserve, dondurulmuş et, sığır
eti, soya yağı, don yağı alacaktı. TÜRKİYE’de üretilen bu ürünler neden
dışarıya dolar verilerek alınmak ihtiyacı duyulmuştu? Bu durumdan ülke iç
rekabetinin bozulacağı, tarım, hayvancılığımızın zarar göreceği
düşünülmemiş miydi? Yoksa bu durum görülmesine rağmen ABD’ye tam biat
politikasının bir gereği için mi yapılmıştı? İmzalanan anlaşma maddeleri gereği
ülke ihracatımız ABD tarafından denetleneceği, yani ihraç edeceğimiz tarım
ürünlerimiz için ABD’den izin ve onay alınacağıdır(!) Anlaşma maddeleri
arasında; kendi ürünlerimiz yerine ABD ürünlerini öveceğimiz, tercih
edeceğimiz gibi tamamen bir devlet bağımsızlığına ters düşen, müstemleke
devlet durumunda kabul edilecek bir teslim anlaşması yine MENDERES Hükümeti
zamanında imzalanmıştır.
25
KASIM 1957-27 MAYIS 1960 tarihleri arasında beşinci MENDERES Hükümetinde
önceki bakanlık dağılımlarında olduğu gibi 19 bakandan 14’dünün
masonlardan oluştuğunu, yine en önemli bakanlıkların masonların
eline geçtiğini, masonların hükümete hakim olmaya devam ettiğini görüyoruz.
MENDERES’in
ABD’ye olan yakın ilişkileri kendisini ihtilalden kurtaramamıştır. Hükümetleri
döneminde TÜRKİYE’de 65 ABD üssü bulunmaktaydı. Bu ilişki ABD ile
sınırlı olmayıp İsrail ile de yakın ilişkiler kurulmuştur. Tabi bu ilişkilerin
kurulması ABD’nin bilgisi dâhilinde olup, DP bütün siyasetini ABD’nin olurunu
almadan gerçekleştiremez hale gelmişti. Bu bağ TÜRKİYE ile İsrail arasında
İsrail devletinin ilk kurucusu ve ilk başkanı David Ben
GURİON ile 29 AĞUSTOS 1958 tarihinde yapılan gizli anlaşmaya kadar
varmıştı. 1958 yılında yapılan gizli anlaşma ile Türk ve İsrail
orduları SURİYE’ye ve diğer Arap ülkelerine karşı savaş planı bile
hazırlamışlardı. Bu plan İsrail ile yapmış olduğumuz ilk ortak plandır ve
takip eden hükümetlerce diğer antlaşmalara imzalar takip etmiştir.
MENDERES’in
1958 senesi başlarında güçlenmeye başlayan CHP’ye karşı eylemlerde bulunmak, bu
güçlenmeyi engellemek, iktidarını daha millici olduğunu kanıtlamak için halkı,
seçmenleri Vatan Cephesi safında toplanmaya çağırmış, kısa sürede ülke çapında
örgütlenme sağlanmıştır. Her gün haber saatinden önce Vatan Cephesi’ne
katılanların isimleri okunmaya başlar. Bu listede çoktan ölüp gitmiş olanların
bile ismi geçen vardı. Sakıncalı, kamplaşmaya neden olacak, bölücü bir hareket
olan bu girişim halkı ikiye, kamplara ayırmıştı. İşin üzücü tarafı bu girişim
partide kabul görmüş, karşı çıkanlar olmamıştı. Partide hâkim olan mason
kesimin etkisiyle bu uygulama sürdürülmüştür.
Yine
baskıyı artıran, bir diktatör uygulaması sayılabilecek, üyeleri DP
milletvekillerinden oluşan“Tahkikat Komisyonu” kurulmuştur.
Komisyonun
görevi; muhalefet ve basını soruşturmak, hakkında yapılan iddiaları
değerlendirmek, siyasi faaliyet, toplantı, mitingleri yasaklamak, her türlü
yayın, yayın organlarının basım ve dağıtımını durdurmak, kendilerince önem arz
eden belgelere el koymak, ayrıca komisyonun belge aradığı evleri ve kurumları
“izinsiz arama yetkisi” bulunmakta, almış olduğu kararlar kesin olup itiraz
hakkı da bulunmamaktadır… Hükümet tüm iletişim araçlarından yararlanabileceği
gibi komisyonun yetki ve salahiyetleri incelendiğinde,demokrasiye uymayan bir
yargı üstünde hükümeti koruyan kollayan bir kurum kurulduğunu görmekteyiz.
Milliyetçi
oldukları iddiasında bulunan 27 MAYIS ihtilalcileri MENDERES Hükümeti gibi
onlarda hükümetlerinde masonlara yer vermiş, NATO, CENTO’ya bağlılıklarını
sürdürmüşler, İsrail ile yakınlaşmaları da devam etmiştir.
31
TEMMUZ 1959 tarihinde masonların hâkim olduğu MENDERES Hükümeti şimdiki Avrupa
Birliği’nin o zamanki kuruluşu olan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)na başvuruda
bulunmuştur. ABD ile yapılan antlaşma gereği bu başvuruda da ABD’den izin
alınmıştır. Yapılan başvuru diğer öteki alınan kararlar gibi yine TBMM’ye
getirilmemiş, onay alınmamış, muhalefette bulunan CHP’ye de bilgi
verilmemiştir.
Bu
dönemde mali yönden oldukça sıkışan hükümet ABD’den borç para isteğinde
bulunmuş, ABD MENDERES Hükümeti’ni bir Siyonist kuruluş olan IMF’ye
yönlendirmiştir. ABD’den 31 TEMMUZ 1958 tarihinde
yüksek faizle borç alınmış, ABD’nin dayattığı ve halen günümüze kadar gelen
kemer sıkma politikaları MENDERES Hükümeti ile TÜRKİYE’ye girmiş bulunmaktadır.
MENDERES
Hükümeti dönemlerinin icraatlerini genel olarak incelemeye devam edersek;
01
KASIM 1949 tarihinde “Türkiye Masonları Derneği Yardım Sandığı” kurulduğunu
bu kuruluş sayesinde masonlar arasında ekonomik yardımlaşma imkanı sağlandığını
görmekteyiz. 1948-1949 tarihleri arasında on mason
locası daha faaliyete geçti. Bunların yedisi İSTANBUL’da, ikisi ANKARA’da ve
biri de İZMİR’de açılmıştı. DP iktidarı da masonların hızla yükselişini
engelleyemedi. Sadece başkent ANKARA’da altı yeni loca bu dönemde açıldı. 1951
yılında Türk Mason Dergisi yayınlanmaya başlandı. Bunun ile masonlar
arasındaki iletişim kopukluğu büyük ölçüde önlendi.
28
OCAK 1951 tarihinde Türkiye Büyük Mahfili kurularak İSTANBUL, ANKARA ve
İZMİR’deki tüm localar bir merkeze bağlandı. 12 AĞUSTOS 1955 tarihinde ANKARA
mahfillerinin imzası ile ANKARA’da “Türkiye Büyük Locası”nın kuruluşuna dair
dilekçe ANKARA Valiliğine verildi. Türkiye Büyük Locası’nın kuruluşunun hemen
ardından TÜRKİYE çapında tüm localar buna katılmaya çağrıldı. Türkiye Büyük
Locasının başına Üstat Mason Ahmet Salih KORUR getirildi. Uzun süren
tartışmalar sonunda TÜRKİYE masonları aralarındaki ihtilafları gidererek, 01
NİSAN 1957’de hazırlanan projeyi imzaladılar ve bu tarihten itibaren TÜRKİYE
masonları “Hür ve Kabul Edilmiş Türk Masonlarının Türkiye Büyük Locası” adı
altında bir araya geldiler.
1950
yıllarının başlarında aydın kesim masonlara cephe almaya başlamıştı. Kitap
ve dergilerde sık sık masonların iç yüzünü deşifre eden yazılar yayınlanıyordu.
DP TOKAT Milletvekili Ahmet GÜRKAN, 29 OCAK 1951 yılında TBMM’ye bir kanun
teklifi sunarak, mason localarının kapatılmasını gündeme getirdi. Teklifte, masonik
kuruluşların kökenlerinin dışarıda olduğu ve milli ve manevi değerleri ayaklar
altına almak istedikleri tespitinde bulunuldu. Aynı tespit ATATÜRK
tarafından da yapılmıştır.
“Masonluk
beynelmilel bir teşkilattır ve kökü dışarıdadır. Cemiyete mensup bir mason
birçok kere kendi milletinin, vatandaşının ve kendi dininin aleyhine karar ve
hareketlere iştirak etmektedir. Masonlar cemiyetlerinin veya kendilerinin
menfaati uğruna bütün mukaddes bilinen şeyleri ayaklar altına almaktan
çekinmezler.”
Kanun
teklifi 157’ye karşı 58 oyla reddedildi. Ret kararı masonlar tarafından
büyük bir olay olarak karşılandı. 1956 yılında Türkiye Büyük Locası’nı yurt
dışında tanıtma faaliyetlerine hız verildi. Bu faaliyetlere ilk olumlu cevap
Hollanda Büyük Loca’sından geldi. Bunu ABD’de faaliyet gösteren Kansas Büyük
Loca’sı izledi. 1958 yılında Türkiye Büyük Locası Büyük Katipliği’ne getirilen
ve hakkında çeşitli yolsuzluk söylentileri bulunan Enver Nejdet EGERAN, dış
dünya ile bağlantılarını kullanarak Türk masonluğunu dünya açılımına yönelik
“başarılı” faaliyetler kapsamında gösterdi. Yine bu dönemde İngiltere Büyük
Locası ile TÜRKİYE masonları arasında yıllardır devam eden anlaşmazlıklar giderildi.
DP
bünyesindeki masonlar parti içinde büyük rahatsızlık uyandırmaktaydı. Özellikle
halk tabanında kulaktan kulağa dolaşan söylentiler, DP içindeki muhafazakar
milletvekillerini oldukça rahatsız ediyordu. DP AFYON milletvekili Gazi
YİĞİTBAŞI, tabandan gelen bu baskılara dayanamayarak Genel Başkan Adnan
MENDERES’e sözlü bir soru önergesi sundu:
“Demokrat
Parti Hükümetinin İktisat Vekili yüksek dereceli mason olan Zühtü Hilmi
VELİBEŞE, DP’ye mensup birçok milletvekilini mason olmaları için telkin, tazyik
altında tutmaktadır. Bunların büyük kısmı mason derneklerine kaydolmak için
müracaat etmişlerdir. Hatta bu konuda gazetelerde haberler intişar etmiştir. Masonluk,
beynelmilelci, gizli, zararlı ve kökü dışarıda bir cemiyettir. Bu cemiyet,
Allah, din ve vatan gibi mukaddes değerleri tanımaz.TÜRKİYE Cumhuriyetinin %
98’i Müslümandır. Mebuslarımızın da kahir ekseriyeti Müslümandır. Bunların
masonluğa intisablarının halk arasında duyulması, partimiz ve hükümetimiz için
memnuniyetsizlik doğmasına sebep olacaktır. Bu sözlü soruyu mebuslarımızı bu
şaibeden kurtarmak için verdim. Başvekilden mason cemiyetlerinin
faaliyetlerinin devamına hükümetimizce müsaade edilip edilmeyeceğini de
öğrenmek istiyorum. Yapılan neşriyat doğru değilse mebuslarımızı ve partiyi
halk nazarında kötüleyen bu haberlerin sahipleri hakkında ne gibi bir muamele
yapılacağının da açıklanmasını isterim”
YİĞİTBAŞI’nın
MENDERES’e yapmış olduğu ve DP’lilerin hiç alışık olmadığı bu çıkış aslındaparti
içerisinde masonluğun önü alınamaz bir duruma geldiğini gösteriyordu.
Dahiliye Vekili Halil ÖZYÖRÜK’ün verdiği cevap masonların parti içinde ne
kadar güçlü olduğunu doğruluyordu:
“Mason
derneği, Cemiyetler Kanunu’na göre kurulmuştur. Kökü dışarıda olduğuna dair
malumat bulunmadığı için”
27
MAYIS darbesinde masonların etkisi yıllardır tartışılmaktadır. MENDERES
Hükümetleri döneminde yine de çok fazla ön plana çıkamayan masonlar, 27 MAYIS
askeri darbesinden sonra kurulan Milli Birlik Komitesi (MBK)nin en etkili
komutanı Orgeneral Fahri ÖZDİLEK masondur. Yine MBK üyesi olan Kurmay
Albay Ertuğrul ALATLI ve darbeden sonra İSTANBUL Valiliğine atanan Orgeneral
Refik TULGA ve yine 27 MAYIS’la İSTANBUL Belediye Başkanlığı’na atanan
Korgeneral Şefik HÜSNÜ de masondur. Darbeden sonra oluşturulan kabinede 14
mason bulunmaktadır.
27
MAYIS darbesi komutanları Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)nı Demokrat
Partililerden arındırmak üzere temizliğe başladılar. Darbecilere göre devletin
her kurumunda yuvalanmış Demokrat Partilileri de MİT’ten temizlediler. Ama
başta MİT olmak üzere devletin tüm kurumlarında yerleşmiş CIA ajanlarına
nedense dokunmadılar. MBK Hükümeti önce Kurmay Albay Naci ASUTAY dan sonra
yerine Tümgeneral Naci AŞKUN’u da MİT’in başına getirdiler. Ama tüm darbeciler
gibi Tümg. Naci AŞKUN da MİT içindeki CIA ajanlarına dokunmamıştır. İhtilalden
sonra kurulan üç koalisyon hükümetinde de İsmet İNÖNÜ de CIA ajanlarına
engel olamamış, devlet kurumlarından tasfiye edememiştir.
Yazımızdan
da anlaşılacağı gibi MENDERES’in çevresindeki etkili masonların menfi etkisiyle
devletin siyasi ve ekonomik durumu çıkmaza girmiş, oldukça olumsuz durumda olan
maliyeye kaynak bulabilmek için yaptığı ABD ziyareti hüsranla sonuçlanmış,
ABD’nin gerçek yüzünü gören MENDERES’in SSCB’ye yakınlaşması, ABD
politikalarını gözden geçirmesi, geç de olsa ABD (İsrail)
çizgisinden uzaklaşma girişimleri darbeyi, müdahaleyi kaçınılmaz
kılmıştır. Gerçekleştirilen darbe ile TÜRKİYE her darbelerde olduğu gibi ABD
(İsrail) çizgisine çekilmiştir. Gerçek olan şudur ki;27 MAYIS
tamamen bir ABD (İsrail) darbesidir.
Yakup
MUSA
10.06.2014
Bu malumatın şüphesiz ki,ziyade faydası vardır. Fakat zamanımızın ihtiyacı İslam ve Türk devletler topluluğunun D-8 projesini yeniden nefeslendirecek takviye ortamını temin yolunda gayreti hedef almak lazım. Fiemanillah
YanıtlaSil