11 Haziran 2014 Çarşamba

27 MAYIS DARBESİ VE MASONLAR; Yakup MUSA (İncelenmesi, irdelenmesi, yorumlanması ve değerlendirilmesi içindir)

27 MAYIS DARBESİ VE MASONLAR
Yakup MUSA
          Adnan MENDERES’in başkanlığında kurulmuş olan tüm hükümetlerde çoğunluğun masonlardan oluşmakta olduğunu, Masonların Bakanlar Kurulu’nda büyük çoğunluğa sahip olduklarını görüyoruz.
             22 MAYIS 1950-09 MART 1951 yılları arasında kurulan ilk hükümette 18 bakanlıktan 13’ünün masonlardan oluştuğunu, önemli, kritik bakanlıkları ele geçirdiklerini görüyoruz.
Çoğunluğu masonlardan oluşan Demokrat Parti (DP) Hükümeti 25 TEMMUZ 1950 tarihinde KORE’ye asker gönderme kararı almış, asker gönderme kararı mecliste görüşülmemiş, karara bağlanmamış, onaylanmamıştır.
            MENDERES Hükümeti zamanında 28 OCAK 1951 tarihinde “Türkiye Büyük Mahfili” kurularak İSTANBUL, ANKARA ve İZMİR’deki masonlar bir merkeze bağlanmıştır.
            09 MART 1951-17 MAYIS 1954 yılları arasında kurulan ikinci hükümette 19 bakanlıktan16’sının masonlardan oluştuğunu, yine önemli bakanlıkları ele geçirdiklerini görüyoruz.
            1952 senesinde ABD ile olan ilişkiler kayıtsız şartsız işbirliği durumuna getirildi. 
Masonların hükümette ve parti içerisinde artan güçleri, parti yönetiminde oldukça etkili olmaları, partiyi yönlendirmeleri DP milletvekilleri arasında huzursuzluğa yol açmaktaydı.
ABD ile ilişkilerde; bilgi verip onayını almadan siyaset, hareket edilemez hale gelinmişti.  
Bu dönem MENDERES Hükümetinde; Türk Halkının eğitilmesi, devrimlerin pekiştirilmesi, çağdaşlaşma yolunda önemli adımlar atılmasını sağlayan Halkevleri 1932 tarihinde ATATÜRK tarafından açılmıştı. Pek çok sosyal faaliyetin, etkinliklerin güzel sanatların işlendiği bu eğitici kurumlar ABD’den gelen baskılar, masonlarında etkisiyle 1951 tarihinde hükümetçe kapatıldı.
            17 MAYIS 1954-09 ARALIK 1955 tarihleri arasında kurulan üçüncü MENDERES Hükümetinde de 16 bakandan 12’sinin masonlardan oluştuğunu, daha önceki hükümetlerde olduğu gibi yine en önemli bakanlıkların masonların eline geçtiğini, masonlar hükümeti olduğunu görüyoruz.
           MENDERES’in 29 KASIM 1955 tarihinde DP Meclis Grubunda yapmış olduğu konuşma oldukça ilginçtir.
           “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz.”
           Ülkedeki eğitim durumunun oldukça kötü bulunduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla 1940 yılında Köy Enstitüleri açılmaya başlamıştı. Pek çok yazarlar, aydınlar bu enstitülerde yetişmiş, ülke kültürünün gelişmesinde etkileri olmuştur. İsmet İNÖNÜ Sovyetler Birliği’nin kendisinden KARS, ARTVİN ve ARDAHAN’ı istemiş olduğu bahanesiyle ABD’den askeri ve ekonomik yardım istemiştir. ABD Truman Doktrini kapsamında yardımı kabul etmiş, şart olarak da; demokrasiye geçilmesini, 5 Yıllık Kalkınma Planları’nın iptal edilmesini, Köy Enstitüleri’nin kapatılması şartlarını koşmuştur. Milli Şef İNÖNÜ Köy Enstitülerini kapatmamış ama devlet okullarına dönüştürmüştür. Mevcut durumda işlevlerini yitiren Köy Enstitüleri 1954 yılında MENDERES Hükümeti tarafından tabi ki masonların istekleri doğrultusunda tamamen kapatılmıştır.
09 ARALIK 1955-25 KASIM 1957 tarihleri arasında dördüncü MENDERES Hükümetinde önceki bakanlık dağılımlarında olduğu gibi 17 bakandan 11’nin masonlardan oluştuğunu,  yine en önemli bakanlıkların masonların eline geçtiğini, masonların hükümete yine hâkim olduğunu görüyoruz.
Bu dönem MENDERES Hükümeti’nin 1956 tarihinde ABD ile “Tarım Ürünleri Anlaşması”nı imzalamıştır. Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan TÜRKİYE, anlaşma gereği ABD’den buğday, mısır, arpa, konserve, dondurulmuş et, sığır eti, soya yağı, don yağı alacaktı. TÜRKİYE’de üretilen bu ürünler neden dışarıya dolar verilerek alınmak ihtiyacı duyulmuştu? Bu durumdan ülke iç rekabetinin bozulacağı,  tarım, hayvancılığımızın zarar göreceği düşünülmemiş miydi? Yoksa bu durum görülmesine rağmen ABD’ye tam biat politikasının bir gereği için mi yapılmıştı? İmzalanan anlaşma maddeleri gereği ülke ihracatımız ABD tarafından denetleneceği, yani ihraç edeceğimiz tarım ürünlerimiz için ABD’den izin ve onay alınacağıdır(!) Anlaşma maddeleri arasında; kendi ürünlerimiz yerine ABD ürünlerini öveceğimiz, tercih edeceğimiz gibi tamamen bir devlet bağımsızlığına ters düşen, müstemleke devlet durumunda kabul edilecek bir teslim anlaşması yine MENDERES Hükümeti zamanında imzalanmıştır.
25 KASIM 1957-27 MAYIS 1960 tarihleri arasında beşinci MENDERES Hükümetinde önceki bakanlık dağılımlarında olduğu gibi 19 bakandan 14’dünün masonlardan oluştuğunu,  yine en önemli bakanlıkların masonların eline geçtiğini, masonların hükümete hakim olmaya devam ettiğini görüyoruz.
MENDERES’in ABD’ye olan yakın ilişkileri kendisini ihtilalden kurtaramamıştır. Hükümetleri döneminde TÜRKİYE’de 65 ABD üssü bulunmaktaydı. Bu ilişki ABD ile sınırlı olmayıp İsrail ile de yakın ilişkiler kurulmuştur. Tabi bu ilişkilerin kurulması ABD’nin bilgisi dâhilinde olup, DP bütün siyasetini ABD’nin olurunu almadan gerçekleştiremez hale gelmişti. Bu bağ TÜRKİYE ile İsrail arasında İsrail devletinin ilk kurucusu  ve ilk başkanı  David Ben GURİON  ile 29 AĞUSTOS 1958 tarihinde yapılan gizli anlaşmaya kadar varmıştı. 1958 yılında yapılan gizli anlaşma ile Türk ve İsrail orduları SURİYE’ye ve diğer Arap ülkelerine karşı savaş planı bile hazırlamışlardı. Bu plan İsrail ile yapmış olduğumuz ilk ortak plandır ve takip eden hükümetlerce diğer antlaşmalara imzalar takip etmiştir.
MENDERES’in 1958 senesi başlarında güçlenmeye başlayan CHP’ye karşı eylemlerde bulunmak, bu güçlenmeyi engellemek, iktidarını daha millici olduğunu kanıtlamak için halkı, seçmenleri Vatan Cephesi safında toplanmaya çağırmış, kısa sürede ülke çapında örgütlenme sağlanmıştır. Her gün haber saatinden önce Vatan Cephesi’ne katılanların isimleri okunmaya başlar. Bu listede çoktan ölüp gitmiş olanların bile ismi geçen vardı. Sakıncalı, kamplaşmaya neden olacak, bölücü bir hareket olan bu girişim halkı ikiye, kamplara ayırmıştı. İşin üzücü tarafı bu girişim partide kabul görmüş, karşı çıkanlar olmamıştı. Partide hâkim olan mason kesimin etkisiyle bu uygulama sürdürülmüştür.
Yine baskıyı artıran, bir diktatör uygulaması sayılabilecek, üyeleri DP milletvekillerinden oluşan“Tahkikat Komisyonu” kurulmuştur.
Komisyonun görevi; muhalefet ve basını soruşturmak, hakkında yapılan iddiaları değerlendirmek, siyasi faaliyet, toplantı, mitingleri yasaklamak, her türlü yayın, yayın organlarının basım ve dağıtımını durdurmak, kendilerince önem arz eden belgelere el koymak, ayrıca komisyonun belge aradığı evleri ve kurumları “izinsiz arama yetkisi” bulunmakta, almış olduğu kararlar kesin olup itiraz hakkı da bulunmamaktadır… Hükümet tüm iletişim araçlarından yararlanabileceği gibi komisyonun yetki ve salahiyetleri incelendiğinde,demokrasiye uymayan bir yargı üstünde hükümeti koruyan kollayan bir kurum kurulduğunu görmekteyiz.
Milliyetçi oldukları iddiasında bulunan 27 MAYIS ihtilalcileri MENDERES Hükümeti gibi onlarda hükümetlerinde masonlara yer vermiş, NATO, CENTO’ya bağlılıklarını sürdürmüşler, İsrail ile yakınlaşmaları da devam etmiştir.
31 TEMMUZ 1959 tarihinde masonların hâkim olduğu MENDERES Hükümeti şimdiki Avrupa Birliği’nin o zamanki kuruluşu olan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)na başvuruda bulunmuştur. ABD ile yapılan antlaşma gereği bu başvuruda da ABD’den izin alınmıştır. Yapılan başvuru diğer öteki alınan kararlar gibi yine TBMM’ye getirilmemiş, onay alınmamış, muhalefette bulunan CHP’ye de bilgi verilmemiştir.
Bu dönemde mali yönden oldukça sıkışan hükümet ABD’den borç para isteğinde bulunmuş, ABD MENDERES Hükümeti’ni bir Siyonist kuruluş olan IMF’ye yönlendirmiştir. ABD’den    31 TEMMUZ 1958 tarihinde yüksek faizle borç alınmış, ABD’nin dayattığı ve halen günümüze kadar gelen kemer sıkma politikaları MENDERES Hükümeti ile TÜRKİYE’ye girmiş bulunmaktadır.
            MENDERES Hükümeti dönemlerinin icraatlerini genel olarak incelemeye devam edersek;
01 KASIM 1949 tarihinde “Türkiye Masonları Derneği Yardım Sandığı” kurulduğunu bu kuruluş sayesinde masonlar arasında ekonomik yardımlaşma imkanı sağlandığını görmekteyiz.     1948-1949 tarihleri arasında on mason locası daha faaliyete geçti. Bunların yedisi İSTANBUL’da, ikisi ANKARA’da ve biri de İZMİR’de açılmıştı. DP iktidarı da masonların hızla yükselişini engelleyemedi. Sadece başkent ANKARA’da altı yeni loca bu dönemde açıldı. 1951 yılında Türk Mason Dergisi yayınlanmaya başlandı. Bunun ile masonlar arasındaki iletişim kopukluğu büyük ölçüde önlendi.
28 OCAK 1951 tarihinde Türkiye Büyük Mahfili kurularak İSTANBUL, ANKARA ve İZMİR’deki tüm localar bir merkeze bağlandı. 12 AĞUSTOS 1955 tarihinde ANKARA mahfillerinin imzası ile ANKARA’da “Türkiye Büyük Locası”nın kuruluşuna dair dilekçe ANKARA Valiliğine verildi. Türkiye Büyük Locası’nın kuruluşunun hemen ardından TÜRKİYE çapında tüm localar buna katılmaya çağrıldı. Türkiye Büyük Locasının başına Üstat Mason Ahmet Salih KORUR getirildi. Uzun süren tartışmalar sonunda TÜRKİYE masonları aralarındaki ihtilafları gidererek, 01 NİSAN 1957’de hazırlanan projeyi imzaladılar ve bu tarihten itibaren TÜRKİYE masonları “Hür ve Kabul Edilmiş Türk Masonlarının Türkiye Büyük Locası” adı altında bir araya geldiler.
1950 yıllarının başlarında aydın kesim masonlara cephe almaya başlamıştı. Kitap ve dergilerde sık sık masonların iç yüzünü deşifre eden yazılar yayınlanıyordu. DP TOKAT Milletvekili Ahmet GÜRKAN, 29 OCAK 1951 yılında TBMM’ye bir kanun teklifi sunarak, mason localarının kapatılmasını gündeme getirdi. Teklifte, masonik kuruluşların kökenlerinin dışarıda olduğu ve milli ve manevi değerleri ayaklar altına almak istedikleri tespitinde bulunuldu. Aynı tespit ATATÜRK tarafından da yapılmıştır.
“Masonluk beynelmilel bir teşkilattır ve kökü dışarıdadır. Cemiyete mensup bir mason birçok kere kendi milletinin, vatandaşının ve kendi dininin aleyhine karar ve hareketlere iştirak etmektedir. Masonlar cemiyetlerinin veya kendilerinin menfaati uğruna bütün mukaddes bilinen şeyleri ayaklar altına almaktan çekinmezler.”
Kanun teklifi 157’ye karşı 58 oyla reddedildi. Ret kararı masonlar tarafından büyük bir olay olarak karşılandı. 1956 yılında Türkiye Büyük Locası’nı yurt dışında tanıtma faaliyetlerine hız verildi. Bu faaliyetlere ilk olumlu cevap Hollanda Büyük Loca’sından geldi. Bunu ABD’de faaliyet gösteren Kansas Büyük Loca’sı izledi. 1958 yılında Türkiye Büyük Locası Büyük Katipliği’ne getirilen ve hakkında çeşitli yolsuzluk söylentileri bulunan Enver Nejdet EGERAN, dış dünya ile bağlantılarını kullanarak Türk masonluğunu dünya açılımına yönelik “başarılı” faaliyetler kapsamında gösterdi. Yine bu dönemde İngiltere Büyük Locası ile TÜRKİYE masonları arasında yıllardır devam eden anlaşmazlıklar giderildi.
DP bünyesindeki masonlar parti içinde büyük rahatsızlık uyandırmaktaydı. Özellikle halk tabanında kulaktan kulağa dolaşan söylentiler, DP içindeki muhafazakar milletvekillerini oldukça rahatsız ediyordu. DP AFYON milletvekili Gazi YİĞİTBAŞI, tabandan gelen bu baskılara dayanamayarak Genel Başkan Adnan MENDERES’e sözlü bir soru önergesi sundu:
“Demokrat Parti Hükümetinin İktisat Vekili yüksek dereceli mason olan Zühtü Hilmi VELİBEŞE, DP’ye mensup birçok milletvekilini mason olmaları için telkin, tazyik altında tutmaktadır. Bunların büyük kısmı mason derneklerine kaydolmak için müracaat etmişlerdir. Hatta bu konuda gazetelerde haberler intişar etmiştir. Masonluk, beynelmilelci, gizli, zararlı ve kökü dışarıda bir cemiyettir. Bu cemiyet, Allah, din ve vatan gibi mukaddes değerleri tanımaz.TÜRKİYE Cumhuriyetinin % 98’i Müslümandır. Mebuslarımızın da kahir ekseriyeti Müslümandır. Bunların masonluğa intisablarının halk arasında duyulması, partimiz ve hükümetimiz için memnuniyetsizlik doğmasına sebep olacaktır. Bu sözlü soruyu mebuslarımızı bu şaibeden kurtarmak için verdim. Başvekilden mason cemiyetlerinin faaliyetlerinin devamına hükümetimizce müsaade edilip edilmeyeceğini de öğrenmek istiyorum. Yapılan neşriyat doğru değilse mebuslarımızı ve partiyi halk nazarında kötüleyen bu haberlerin sahipleri hakkında ne gibi bir muamele yapılacağının da açıklanmasını isterim”
YİĞİTBAŞI’nın MENDERES’e yapmış olduğu ve DP’lilerin hiç alışık olmadığı bu çıkış aslındaparti içerisinde masonluğun önü alınamaz bir duruma geldiğini gösteriyordu. Dahiliye Vekili Halil ÖZYÖRÜK’ün verdiği cevap masonların parti içinde ne kadar güçlü olduğunu doğruluyordu:
“Mason derneği, Cemiyetler Kanunu’na göre kurulmuştur. Kökü dışarıda olduğuna dair malumat bulunmadığı için”
            27 MAYIS darbesinde masonların etkisi yıllardır tartışılmaktadır. MENDERES Hükümetleri döneminde yine de çok fazla ön plana çıkamayan masonlar, 27 MAYIS askeri darbesinden sonra kurulan Milli Birlik Komitesi (MBK)nin en etkili komutanı Orgeneral Fahri ÖZDİLEK masondur. Yine MBK üyesi olan Kurmay Albay Ertuğrul ALATLI ve darbeden sonra İSTANBUL Valiliğine atanan Orgeneral Refik TULGA ve yine 27 MAYIS’la İSTANBUL Belediye Başkanlığı’na atanan Korgeneral Şefik HÜSNÜ de masondur. Darbeden sonra oluşturulan kabinede 14 mason bulunmaktadır.
27 MAYIS darbesi komutanları Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)nı Demokrat Partililerden arındırmak üzere temizliğe başladılar. Darbecilere göre devletin her kurumunda yuvalanmış Demokrat Partilileri de MİT’ten temizlediler. Ama başta MİT olmak üzere devletin tüm kurumlarında yerleşmiş CIA ajanlarına nedense dokunmadılar. MBK Hükümeti önce Kurmay Albay Naci ASUTAY dan sonra yerine Tümgeneral Naci AŞKUN’u da MİT’in başına getirdiler. Ama tüm darbeciler gibi Tümg. Naci AŞKUN da MİT içindeki CIA ajanlarına dokunmamıştır. İhtilalden sonra kurulan üç koalisyon hükümetinde de İsmet İNÖNÜ de CIA ajanlarına engel olamamış, devlet kurumlarından tasfiye edememiştir.
Yazımızdan da anlaşılacağı gibi MENDERES’in çevresindeki etkili masonların menfi etkisiyle devletin siyasi ve ekonomik durumu çıkmaza girmiş, oldukça olumsuz durumda olan maliyeye kaynak bulabilmek için yaptığı ABD ziyareti hüsranla sonuçlanmış, ABD’nin gerçek yüzünü gören MENDERES’in SSCB’ye yakınlaşması, ABD politikalarını gözden geçirmesi, geç de olsa ABD (İsrail) çizgisinden  uzaklaşma girişimleri darbeyi, müdahaleyi kaçınılmaz kılmıştır. Gerçekleştirilen darbe ile TÜRKİYE her darbelerde olduğu gibi ABD (İsrail) çizgisine çekilmiştir.  Gerçek olan şudur ki;27 MAYIS tamamen bir ABD (İsrail) darbesidir.
Selam, saygı ve dualarımla.
Yakup MUSA
10.06.2014

1 yorum:

  1. Bu malumatın şüphesiz ki,ziyade faydası vardır. Fakat zamanımızın ihtiyacı İslam ve Türk devletler topluluğunun D-8 projesini yeniden nefeslendirecek takviye ortamını temin yolunda gayreti hedef almak lazım. Fiemanillah

    YanıtlaSil