7 Eylül 2016 Çarşamba

Soner YALÇIN / Arka pencere - 7 Eylül 2016 / Son yıllarda her 6-7 Eylül'de…

Soner YALÇIN
Arka pencere
7 Eylül 2016
Son yıllarda her 6-7 Eylül'de…
Bu toprakların halkını küçümseyenler 6-7 Eylül 1955 olaylarını fırsat biliyor. Israrla…
Bu acı olayların kendi pencerelerinden görülmesi için propaganda yapıyorlar: “Zalim Müslüman Türkler!”
Sonuçta mutlaka ekliyorlar: “Hıristiyanlara 6-7 Eylül 1955'te bu zulmü yapanlar, Güneydoğu'da Kürtlere neler yapmaz ki?!”
Bu söylem özellikle son yıllarda hiç değişmedi: “Biz Müslüman Türkler ne kötüyüz!” Evet. Sizi ülkenizden-halkınızdan soğutmak istiyorlar!
Oysa. Oyun büyük.
Geliniz…
Size “sonucu” değil, “nedeni” anlatmaya çalışayım…
İngiltere, II. Dünya Savaşı'ndan zayıf çıktı; ve bağımsızlık hareketleriyle başı dertteydi. Bunlardan biri de Kıbrıs'tı.
Kıbrıs, Ortadoğu petrol kaynaklarının ve petrol taşımacılığının kavşağındaydı. İngiltere, petrolünün üçte ikisini buradan sağlıyordu. Adayı tamamen terk etmek istemiyordu.
1) Askeri üslerini korumak;
2) Ada üzerindeki siyasi, iktisadi hegemonyayı sürdürmek;
3) Kıbrıs yönetiminin merkezini yine Londra yapma peşindeydiler.
Fakat…
Buna karşı çıkan Kıbrıslılar vardı…
Kıbrıs'ta da güçlü bir sol/komünist hareket vardı. İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele veriyorlardı. Örneğin; 1931'deki ayaklanmayı İngilizler güçlükle bastırmıştı.
Kıbrıs'ın en büyük partisi “Çalışan Halkın Yenileşme Partisi” (AKEL) idi. İngiltere, partiyi komünistlerin kurduğunu biliyordu ama savaş yıllarında ortak düşmanları vardı: Naziler!
Savaş sonrası ittifak dağıldı.
Yunanlı komünistler (ELAS) ve Kıbrıslı komünistler (AKEL), İngilizleri adada istemedi. İngilizler bu siyasal gücü bölmek istiyordu. Öncelikle Rumları; komünist ve milliyetçi olarak bölecekti. Ardından Rumlar ile Türkleri birbirine düşman edecekti.
Kıbrıs'ı o kadar parçalara bölecekti ki, adadaki hiçbir taraf, İngiliz egemenliğini tehdit edecek güçte olamayacaktı. Ve…
İngiliz Gladio'su kolları sıvadı…
Selanik'teki evin duvarı
Yıl, 1955 başı.
Kıbrıs'taki İngiliz Hükümeti Valiliği'ne, imparatorluk Genelkurmay eski Başkanı Mareşal Sir John Harding atandı. Harding “demir yumruklu asker” olarak biliniyordu.
İngiliz gizli servisinin Flatcher Flitch gibi ajanları, Kıbrıs'a gelmeye başladı. İngiltere Sömürgeler Bakanlığı Özel Temsilcisi Philips Tay, polis istihbarat birimi “Special Branch”ı kurmak için 1955'te adaya geldi.
Aynı yıl Sömürge Hükümeti Polis Mekanize Birliği kuruldu. 1955'teki mevcudu 165 kişiydi. Bir yıl sonra sayı 600 kişiye çıkarıldı ve polislerin hepsi Kıbrıs Türkü'ydü!
Faşist EOKA'nın hedefinde Kıbrıslı Türk polisler oldu! Türk polisler Abdullah Ali Rıza ve Nihat Paşa'nın katledilmeleri, Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkleri birbirinden kopardı.
Peki, İngilizler EOKA'nın terör eylemlerinden habersiz miydi?
Olur mu öyle şey; EOKA'nın lideri Albay Georgios Grivas'ın şoförü Pashalis Papadopulos bile İngiliz ajanıydı!
Gladio, halkları birbirine düşürmek için var gücüyle çalıştı:
Dönemin İngiltere Başbakanı Anthony Eden anılarında, dünya kamuoyunun, Türk ve Yunanlıların uzlaşmaz iki taraf olduğunun bilinmesini çok istediklerini yazdı.
İngiliz diplomatlarının, “Ankara'da birkaç ayaklanma çıksa bizim işimize gelir” dediklerini Kıbrıs konusunda araştırmalar yapan yazar Robert Holland açığa çıkardı.
Atina İngiltere Büyükelçisi, 19 Ağustos 1954'te Londra'ya şu raporu gönderdi:
“Yunan-Türk dostluğunun kırılgan olduğu çok açık; çok küçük bir şok bile yetebilir. Atatürk'ün Selanik'te doğduğu evin duvarına tebeşirle slogan yazmak gibi önemsiz bir olay bile kargaşanın çıkmasına yeter!”
Sizler!
6-7 Eylül 1955 olaylarının, Selanik'te Atatürk'ün evine “sözde” bomba atılmasıyla başladığını biliyorsunuz değil mi?..
Sonuca geliyoruz…
AKP kavrayamıyor
İngilizlerin Kıbrıs'tan çekilme kararına kadar Türkiye'nin Kıbrıs diye bir meselesi yoktu.
Türkiye-Yunanistan ilişkileri çok iyiydi. Öyle ki…
Venizelos, 1934'te Nobel Barış Ödülü'ne Atatürk'ü aday gösterdi.
Türk-Yunan dostluğu “İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Antlaşması”yla pekişti; on binlerce Yunan vatandaşı Türkiye'ye yerleşip ticaret yapmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar 1952'de Yunanistan'ı; Kral Pavlos ise Türkiye'yi ziyaret etti. Gümülcine'de Celal Bayar Lisesi açıldı.
Bakınız… 1953 yılına kadar ne Osmanlı'da, ne de Cumhuriyet döneminde İstanbul'un fethi törenleri yapıldı! Ne olduysa 1953'te oldu; Demokrat Parti Hükümeti'ne baskılar başladı; hükümet fetih törenlerini mütevazı törenle geçiştirmek istedi. Bunun üzerine İstanbul'da olaylar çıktı; mağazasına Türk bayrağı asmayanların vitrinleri kırıldı!
Gladio düğmeye basmıştı. Sokağı değil diplomasiyi de kontrol etmeye başladılar.
Yunan Dışişleri Bakanı Stefanopulos; Londra'daki Türk Büyükelçisi Suat Hayri Ürgüplü'ye, Kıbrıs'taki Türklerin hakları konusunda uzlaşmaya hazır olduklarını söyledi. Bu Türkiye'nin de isteğiydi.
İngiltere çözüme giden bu görüşmelerden rahatsız oldu. İngiltere Dışişleri Bakanı MacMillan, hemen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yla buluştu ve “Türkler görüşlerini konferansın başında ne kadar sert koyarsa, kendileri için de, bizim için de o kadar iyi olur” mesajını verdi.
Ve Zorlu, Türkiye'nin görüşünü alışık olunmayan sertlikle ortaya koydu. Yunan delegasyonu şoke oldu. Bakan Zorlu aynı kararlılığı Türkiye'nin de göstermesini istediği şifreli telgrafı Ankara'ya çekti. Sonrası malum…
Bugün 6-7 Eylül 1955 olaylarına “tek pencereden” bakmamızı istiyorlar.
Oysa…
Atina radyosu 10 Eylül 1955 günü şöyle yorum yaptı:
“İstanbul ve İzmir'deki olaylar; İngiliz diplomasi planlarının ani biçimde patlak vermesinin ürünü değildir; bizzat İngiliz diplomasisinin planladığı ve başarmaya çalıştığı bir provokasyondur.”
Peki…
Ya bugün?
-Gladio'nun 15 Temmuz darbesine rağmen- bu iktidar; emperyalist oyunları bozmak yerine, yaptığı icraatlarla Atatürkçüleri hızla “Yenikapı Uzlaşması”ndan uzaklaştırıyor!
Görünen: AKP, Gladio'yu hâlâ kavrayamadı!